Armağan Örki, También La Lluvia filmini yorumluyor.

16 ödülü ve 13 ödül adaylığı bulunan, İspanyol sinemasının herhâlde son yıllardaki mihenk taşı…



YAĞMURU BİLE…

Orijinal adı También La Lluvia olan, İngilizce Even The Rain olarak sunulan 103 dakikalık güzel bir film.

Doğrusu, görüntü yönetmeni başta olmak üzere senaryo yazarı, yönetmeni ve oyuncuları güzel bir iş çıkartmış; ancak sanatın sanat için olabileceğini savunanlara yönelik değil. Boş zaman değerlendirmek için de uygun bir film değil. Tamamen, verdiği ya da vermeye çalıştığı ileti, ürünün kalitesinin önünde. Türkçe afişinde “Su Haktır, Satılamaz” ibaresi, izleyiciye güzel bir şekilde veriliyor.

Savaş karşıtı ABD’li Howard Zinn’in anısına sunulan Yağmuru Bile, 2000 yılında Bolivya’da geçiyor. Bölgeye gelen film ekibi ile gündelik 2 dolara görevlendirilecek olan figüranların çevresinde “su” bazlı dönen olaylar işleniyor. Film ekibi, Kristof Kolomb’un yeni dünyaya ilk adımını, tanrı ve kral adına yerli halkı nasıl köleleştirdiğini anlatan bir film çekme derdine düşmüşken, yüzyıllar sonra aynı yerlilerin modernleşmiş bir başka sömürü düzenine karşı koyuşunun farkına varıyorlar.

Suyu özelleştiren hükümete karşı olarak yapılan bir gösteride, Danielle’nin (Juan Carlos Aduviri) nehirleri, su kuyularını, gölleri ve hatta geleneksel olarak toplanan yağmur suyunun bile şirketlerin malı olduğuna ve nefeslerindeki nem ile kaşlarındaki tere de mi müdahale edileceğini sorması hem senaristin hem de filmin iletisinin sadece bir örneği. Diğer bir yandan, temel haklara ilişkin kimi repliklerin, günümüz dünyasındaki yerlilerce dikkatlice dinleniyor olması da ayrı bir tat vermiş.

Luis Tosar, Gael García Bernal, Juan Carlos Aduviri, Karra Elejalde ve Raúl Arévalo’nun başrollerinde olduğu filmin yönetmeni Icíar Bollaín. 2011 Haziran’da Türkiye’deki izleyicisiyle buluşan 2010 yapımı filmi, Paul Laverty kaleme almış ve Alex Catalán görüntü yönetmenliğini üstlenmiş.

Tarım için toprak, altın, petrol ve şimdi su… Bugün ismi ve yöntemi biraz daha değişmiş olan sömürgecilik ve her geçen gün değeri artan yeryüzünün en eski kullanılan kaynağı olan su, Bolivya’da insanların ölümüne neden olmuş. Su sorunu ve özelleştirmeler nedeniyle ormanların bir kısmı da heba olmuş; ancak hâlen yarısından fazlası ormanlarla kaplı olan ülkede çölleşme ne kadar hızlı olsa da sonunda bazı alanlar koruma altına alınmış. Su Savaşları olarak anılan 2000 ve 2006’da yaşanan olayların yalnız 2000’deki etkilerine bakılıyor filmde ve gerçekte de sanayileşmeyle birlikte var olan suyun da kirlenme hızı artıyor. Tüm bunları doğal olarak bir arada vermesi beklenemez; ancak düşünmeye çağırıyor film ve doğanın çıkarlarının insanınkilerle eşit olduğunu da gösteriyor bir yandan.


Fragmanı izlemek için tıklayın.


Armağan Örki
Twitter
Blog